Damla
New member
“1789’da Osmanlı Padişahı Kimdir?”: Bir Devrin Gölgesinde Kalplerin Hikâyesi
Selam dostlar,
Bugün sizlerle sadece bir tarih bilgisini değil, bir dönemin ruhunu paylaşmak istiyorum. 1789 denince çoğumuzun aklına Fransız Devrimi gelir — barikatlar, hürriyet çığlıkları, devrilen tahtlar. Ama aynı yıl, Osmanlı topraklarında da sessiz bir değişim yaşanıyordu. O yıl, Osmanlı tahtına III. Selim geçti. Fakat ben size sadece bir padişah değişimini değil, o değişimin gölgesinde yaşayan iki kalbin hikâyesini anlatmak istiyorum. Çünkü bazen tarih, büyük olayların arasında kalan küçük hikâyelerde saklıdır.
Bir Dönemin Eşiğinde: Değişimin Sessiz Rüzgârı
Yıl 1789. İstanbul’un ufku sisli, deniz gri, sokaklarda bir kararsızlık var. Sarayda padişah III. Selim tahta çıkmış; genç, idealist, reformcu bir ruh. “Nizam-ı Cedid” demiş – yeni düzen. Ama herkes aynı anda değişime hazır mıydı?
Sarayın dışındaki dünyada da değişim sancısı hissediliyordu.
Bir yanda geçmişe tutunanlar, bir yanda yeniye inanmak isteyenler…
Ve bu ikilemin tam ortasında iki insan: Selman ve Hacer.
Selman, orduya mensup genç bir subaydı. Matematik, topçuluk, strateji… Her şeyi planlı, akılla ölçülüydü.
Hacer ise Üsküdar’da yaşayan bir hattatın kızıydı; yazının güzelliğiyle kalbin inceliğini birleştiren bir ruha sahipti.
Selman mantığıyla düşünür, Hacer kalbiyle hissederdi.
Ve bu iki zıt yön, tıpkı III. Selim’in kurmaya çalıştığı yeni düzen gibi, bir denge arayışındaydı.
Padişahın Hayali, Halkın Endişesi
III. Selim, genç yaşına rağmen cesur bir vizyona sahipti. Avrupa ordularını inceliyor, Osmanlı’nın modernleşmesi gerektiğine inanıyordu.
Ama bu fikirler, köklere dokunuyordu. Ulema ve yeniçeriler tedirgindi.
Bir yanda “gelecek” diyenler, diğer yanda “gelenek” diyenler vardı.
Bu çatışma, sadece sarayda değil, sokakta da yankılanıyordu.
Selman, yeni talimlerle ilgileniyor, yeni bir ordu kurulacağı haberini duyuyordu.
Bir akşam Hacer’e dedi ki:
“Bu padişah, farklı Hacer. Plan yapıyor, düşünerek adım atıyor. Osmanlı’yı yeniden ayağa kaldırabilir.”
Hacer ise derin bir nefes aldı:
“Selman, insan bazen sadece sistemi değil, kalpleri de yenilemeli. Çünkü adalet, kalpten doğmazsa hiçbir düzen tutmaz.”
O an Selman sustu.
Belki de ilk kez stratejisinin ötesinde bir hakikati duyuyordu.
Bir ülke değişebilirdi, ama insanlar ancak içsel bir dönüşümle yeniye adım atabilirdi.
Bir Rüya Gibi Geçen Bahar
O yıl İstanbul’da bahar erken gelmişti. Laleler açıyor, kuşlar Boğaz kıyısında dans ediyordu.
Selman, Nizam-ı Cedid ordusuna katılmıştı.
Hacer ise babasının atölyesinde Kur’an ayetlerini zarif hatlarla yazıyor, her harfte “sabır” kelimesini işliyordu.
Bir gün Selman, bir mektup getirdi.
“Yarın Üsküdar’da tatbikat var. Padişah bizzat izleyecek. Yeni düzenin ilk adımı bu olacak.”
Hacer mektubu eline aldı. Gözleri doldu.
“Dilerim o gün sadece tüfekler değil, kalpler de eğitilir.”
Selman, Hacer’in bu cümlesini o gün anlamadı. Ama yıllar sonra, her şeyin dönüm noktası olduğunu fark edecekti.
Yangın ve Yemin
Tatbikat günü, beklenmedik bir olay yaşandı. Yeniçeriler, değişimden rahatsızdı. Bazı birliklerde huzursuzluk çıktı.
Bir kargaşa, bir yangın, bir isyan havası…
Selman, ateşin ortasında kaldı.
O an, III. Selim’in kararlılığıyla kendi yeminini birleştirdi: “Bu ülke yeniden doğacaksa, önce korkular yanmalı,” dedi içinden.
O gece Hacer sabaha kadar dua etti.
“Allah’ım, ülkemizi koru. Selman’ı koru. Adaletle yenilenmeyi nasip et.”
Ertesi gün Selman yaralıydı ama hayattaydı.
Ve ilk sözü şu oldu: “Hacer, padişah haklıydı. Ama sen de haklıydın. Yeni düzen, kalbi eğitmeden kurulmaz.”
Bir Kadının Sessiz Kudreti
Yıllar geçti. III. Selim reformlar yaptı ama direnç büyüktü. Sonunda isyanlar çıktı. Tahttan indirildi.
Hacer, o yıllarda kadınların toplumsal yaşamdan çekildiği bir dönemde bile çevresindekilere ilham veriyordu.
Bir sohbetinde şöyle dedi:
“Bir padişah yenildiğinde sadece taht düşmez. Eğer insanlar sevgiyi ve anlayışı kaybederse, en güçlü ordu bile yıkılır.”
Bu söz, mahallede dilden dile yayıldı.
Hacer, empatisiyle, Selman ise aklıyla topluma dokunan iki kutup olmuştu.
Onların hikâyesi, III. Selim’in yarım kalan reformlarının insani yüzüydü.
Değişim, Kalbin Cesaretidir
Selman ve Hacer’in hikâyesi, III. Selim’in mücadelesiyle birleştiğinde bir gerçeği gösterdi:
Değişim sadece emirle değil, sevgiyle olur.
Bir padişahın fermanı ne kadar güçlü olursa olsun, kalpler açılmadan hiçbir nizam yerleşmez.
Erkek akılla kurar, kadın kalple korur.
Ve ikisi birleştiğinde, tarih yeniden yazılır.
Zamanın Ötesinden Bir Ses
Selman, yaşlandığında bir deftere şunu yazdı:
“1789’da sadece bir padişah tahta çıkmadı. O yıl, akılla kalbin savaşı başladı.
Biz o savaşta birbirimizi kaybetmedik, birbirimizi anlamayı öğrendik.
Belki de ‘Nizam-ı Cedid’ sandığımız şey, aslında kalbimizin yeni düzeniydi.”
Bir Forumdaşın Çağrısı
Dostlar, tarih kitapları bize III. Selim’in yeniliklerinden, reformlarından, sonundan bahseder.
Ama ben bugün, o dönemin kalbini hatırlatmak istedim.
Belki hepimiz kendi küçük “1789”umuzu yaşıyoruz: bir değişim, bir yenilik, bir direniş anı.
Ve belki de hepimiz içimizde birer “Selman” ve “Hacer” taşıyoruz —
biri plan yapar, diğeri dua eder.
Ama gerçek zafer, o ikisinin el ele verdiği yerde başlar.
Peki siz ne düşünüyorsunuz dostlar?
Tarihte değişim mi kalıcıdır, yoksa kalpteki sabır mı?
Yoksa her ikisi, aynı hikâyenin iki yüzü müdür?
Selam dostlar,
Bugün sizlerle sadece bir tarih bilgisini değil, bir dönemin ruhunu paylaşmak istiyorum. 1789 denince çoğumuzun aklına Fransız Devrimi gelir — barikatlar, hürriyet çığlıkları, devrilen tahtlar. Ama aynı yıl, Osmanlı topraklarında da sessiz bir değişim yaşanıyordu. O yıl, Osmanlı tahtına III. Selim geçti. Fakat ben size sadece bir padişah değişimini değil, o değişimin gölgesinde yaşayan iki kalbin hikâyesini anlatmak istiyorum. Çünkü bazen tarih, büyük olayların arasında kalan küçük hikâyelerde saklıdır.
Bir Dönemin Eşiğinde: Değişimin Sessiz Rüzgârı
Yıl 1789. İstanbul’un ufku sisli, deniz gri, sokaklarda bir kararsızlık var. Sarayda padişah III. Selim tahta çıkmış; genç, idealist, reformcu bir ruh. “Nizam-ı Cedid” demiş – yeni düzen. Ama herkes aynı anda değişime hazır mıydı?
Sarayın dışındaki dünyada da değişim sancısı hissediliyordu.
Bir yanda geçmişe tutunanlar, bir yanda yeniye inanmak isteyenler…
Ve bu ikilemin tam ortasında iki insan: Selman ve Hacer.
Selman, orduya mensup genç bir subaydı. Matematik, topçuluk, strateji… Her şeyi planlı, akılla ölçülüydü.
Hacer ise Üsküdar’da yaşayan bir hattatın kızıydı; yazının güzelliğiyle kalbin inceliğini birleştiren bir ruha sahipti.
Selman mantığıyla düşünür, Hacer kalbiyle hissederdi.
Ve bu iki zıt yön, tıpkı III. Selim’in kurmaya çalıştığı yeni düzen gibi, bir denge arayışındaydı.
Padişahın Hayali, Halkın Endişesi
III. Selim, genç yaşına rağmen cesur bir vizyona sahipti. Avrupa ordularını inceliyor, Osmanlı’nın modernleşmesi gerektiğine inanıyordu.
Ama bu fikirler, köklere dokunuyordu. Ulema ve yeniçeriler tedirgindi.
Bir yanda “gelecek” diyenler, diğer yanda “gelenek” diyenler vardı.
Bu çatışma, sadece sarayda değil, sokakta da yankılanıyordu.
Selman, yeni talimlerle ilgileniyor, yeni bir ordu kurulacağı haberini duyuyordu.
Bir akşam Hacer’e dedi ki:
“Bu padişah, farklı Hacer. Plan yapıyor, düşünerek adım atıyor. Osmanlı’yı yeniden ayağa kaldırabilir.”
Hacer ise derin bir nefes aldı:
“Selman, insan bazen sadece sistemi değil, kalpleri de yenilemeli. Çünkü adalet, kalpten doğmazsa hiçbir düzen tutmaz.”
O an Selman sustu.
Belki de ilk kez stratejisinin ötesinde bir hakikati duyuyordu.
Bir ülke değişebilirdi, ama insanlar ancak içsel bir dönüşümle yeniye adım atabilirdi.
Bir Rüya Gibi Geçen Bahar
O yıl İstanbul’da bahar erken gelmişti. Laleler açıyor, kuşlar Boğaz kıyısında dans ediyordu.
Selman, Nizam-ı Cedid ordusuna katılmıştı.
Hacer ise babasının atölyesinde Kur’an ayetlerini zarif hatlarla yazıyor, her harfte “sabır” kelimesini işliyordu.
Bir gün Selman, bir mektup getirdi.
“Yarın Üsküdar’da tatbikat var. Padişah bizzat izleyecek. Yeni düzenin ilk adımı bu olacak.”
Hacer mektubu eline aldı. Gözleri doldu.
“Dilerim o gün sadece tüfekler değil, kalpler de eğitilir.”
Selman, Hacer’in bu cümlesini o gün anlamadı. Ama yıllar sonra, her şeyin dönüm noktası olduğunu fark edecekti.
Yangın ve Yemin
Tatbikat günü, beklenmedik bir olay yaşandı. Yeniçeriler, değişimden rahatsızdı. Bazı birliklerde huzursuzluk çıktı.
Bir kargaşa, bir yangın, bir isyan havası…
Selman, ateşin ortasında kaldı.
O an, III. Selim’in kararlılığıyla kendi yeminini birleştirdi: “Bu ülke yeniden doğacaksa, önce korkular yanmalı,” dedi içinden.
O gece Hacer sabaha kadar dua etti.
“Allah’ım, ülkemizi koru. Selman’ı koru. Adaletle yenilenmeyi nasip et.”
Ertesi gün Selman yaralıydı ama hayattaydı.
Ve ilk sözü şu oldu: “Hacer, padişah haklıydı. Ama sen de haklıydın. Yeni düzen, kalbi eğitmeden kurulmaz.”
Bir Kadının Sessiz Kudreti
Yıllar geçti. III. Selim reformlar yaptı ama direnç büyüktü. Sonunda isyanlar çıktı. Tahttan indirildi.
Hacer, o yıllarda kadınların toplumsal yaşamdan çekildiği bir dönemde bile çevresindekilere ilham veriyordu.
Bir sohbetinde şöyle dedi:
“Bir padişah yenildiğinde sadece taht düşmez. Eğer insanlar sevgiyi ve anlayışı kaybederse, en güçlü ordu bile yıkılır.”
Bu söz, mahallede dilden dile yayıldı.
Hacer, empatisiyle, Selman ise aklıyla topluma dokunan iki kutup olmuştu.
Onların hikâyesi, III. Selim’in yarım kalan reformlarının insani yüzüydü.
Değişim, Kalbin Cesaretidir
Selman ve Hacer’in hikâyesi, III. Selim’in mücadelesiyle birleştiğinde bir gerçeği gösterdi:
Değişim sadece emirle değil, sevgiyle olur.
Bir padişahın fermanı ne kadar güçlü olursa olsun, kalpler açılmadan hiçbir nizam yerleşmez.
Erkek akılla kurar, kadın kalple korur.
Ve ikisi birleştiğinde, tarih yeniden yazılır.
Zamanın Ötesinden Bir Ses
Selman, yaşlandığında bir deftere şunu yazdı:
“1789’da sadece bir padişah tahta çıkmadı. O yıl, akılla kalbin savaşı başladı.
Biz o savaşta birbirimizi kaybetmedik, birbirimizi anlamayı öğrendik.
Belki de ‘Nizam-ı Cedid’ sandığımız şey, aslında kalbimizin yeni düzeniydi.”
Bir Forumdaşın Çağrısı
Dostlar, tarih kitapları bize III. Selim’in yeniliklerinden, reformlarından, sonundan bahseder.
Ama ben bugün, o dönemin kalbini hatırlatmak istedim.
Belki hepimiz kendi küçük “1789”umuzu yaşıyoruz: bir değişim, bir yenilik, bir direniş anı.
Ve belki de hepimiz içimizde birer “Selman” ve “Hacer” taşıyoruz —
biri plan yapar, diğeri dua eder.
Ama gerçek zafer, o ikisinin el ele verdiği yerde başlar.
Peki siz ne düşünüyorsunuz dostlar?
Tarihte değişim mi kalıcıdır, yoksa kalpteki sabır mı?
Yoksa her ikisi, aynı hikâyenin iki yüzü müdür?